Hepimiz biliriz ki; ‘’ Geleceği konuşamayan ulusların geleceğini, geleceği konuşan uluslar şekillendirir.’’

Millet olarak geçmiş yıllarda yarını, yarınlarımızı pek konuşamamışız veya konuşturmamışlar. Bunun elbette birçok nedeni var. Bizi önce sağ-sol çatışması sonra terör gibi can yakıcı suni şeylerle oyalayarak kendi yarınlarını yeniden inşa etme yolunu seçmişler. Ya da kendimizi bulabildiğimiz dönemlerde bizi suni sorunlarla uğraştırırken ürettikleri teknolojiyi önümüze koyarak ‘’ bak hazır var burada üretmenize ne gerek var’’ diyerek hep aklımızı çelmiş, vazgeçirmişler.

Batının bilinç altında Türkiye’yi aşağılamak, bunu yaparken terbiye dürtüsü ile parmak sallaması hep olmuş olagelmiştir. Çünkü ‘’ oryantalizm ‘’ denilen paradigmatik öngörü batının doğu toplumlarını ve kültürlerini nasıl gördüğünün onları nasıl hissettiğinin bir projeksiyonudur.

Batı sadece doğu toplumlarını veya kültürünü, üzerinde inceleme yapılması gereken bir zemin olarak görür, yoksa kendileri ile denk ve adil paylaşımın bir parçası olarak değil.

Bugün coğrafyamızda oynanmaya çalışılan tiyatroda bize biçilen figüran rolünü kabul ettirebilme baskısının ana temasını, geçmişte olduğu gibi bizi parmak sallayarak terbiye etme ve kurguladıkları tiyatroda rolümüze karşı bir karşı tepki verememe pozisyonumuz oluşturmaktadır.

Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşam serencamına baktığımızda 1699’da başlayıp 1922 büyük taarruza kadar devam eden gerilemenin 29 Ekim 1923’te ki kuruluştan itibaren 100 yıl sonra 2023 ile birlikte Türkiye Yüzyılı vizyonu ile ana uzvuyla yeniden buluşmaya hazırlanıyor.

Ana gövde Türkiye olmakla birlikte parçalarının Osmanlı’nın 600 yıl adaletle hükmettiği Balkanlar, Afrika, Güneyimizdeki tüm Arap coğrafyası bu gövdenin parçaları olarak buluşmaya, yeniden bütünleşmeye gün sayıyor. Bugünlerde yaşadıklarımıza bakacak olursak Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’da, dedeleri Osmanlı’nın hoşgörüsünü yaşamış toplumların 28 Mayıs 2023 seçim sonuçlarını bir bayram havasında sevinçle karşılamaları bu ülkeye yeniden ihtiyaç hissetmelerinden bu millete olan güvenlerinin tezahürüdür.

Özellikle son 10 yılda Türkiye, tıpkı ataları gibi Balkanlardan Kafkasya’ya Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya hatta Türk Cumhuriyetlerine kadar gerek Türk Devletler Topluluğu’nu kurarak gerekse savunma, lojistik desteklerle bu coğrafyaları ihya ve inşa etmekle meşgul… Bu sadece yapılan yardımlarla, koruma altına almakla olmuyor. Bu toplumları bilinçlendirerek ufuk katarak misyon ve vizyonlarını önlerine koyarak oluyor.

Gelinen noktada dünyanın tam orta yerine sıkışmış, merkezdeki Türkiye, bazan sessiz sedasız bazanda tüm dünyaya fark ettirerek kendi dönüşümünü gerçekleştiriyor. Bunu bu mazlum coğrafyaların insanlarına emperyalistlerin istismarı altında inleyen toplumlarına abilik, yeri geldiğinde kardeşlik yaparak gerçekleştiriyor.

Emperyalist batı, bu mazlum coğrafyaların kanını emen bir sülüktü zaten… Balkanlar, Afrika, Kafkaslar ve Ortadoğu toplumlarını ihya etmek için değil istismar etmek rezervlerini kendi çıkarlarına kullanmak için gitti bu coğrafyalara… Sanayi devrimiyle gerçekleştirdiği potansiyelini coğrafi keşiflerle zenginleştirerek Doğuyu, Uzak Doğu’yu, Afrika’yı hep sömürdü. Osmanlı ise bunu hiçbir zaman aklından dahi geçirmedi. Hoşgörü ve adaleti ana ajandasının ana başlığı yaptı. Zaten bunu yapmasaydı 600 yıl bu coğrafyalarda yaşama, hüküm sürdürebilme şansı olabilir miydi? Bugün bu mazlum coğrafyalar bu ülkeden bu kadar beklenti içinde olabilirler miydi? Veya 28 Mayıs 2023 seçim sonuçlarıyla bu kadar çok sevinip bu kadar çok mutlu olabilir miydi? Artık Türkiye Cumhuriyeti devraldı Osmanlı’nın bu ihya edici tarihi misyonunu…

Fakat bunu devam ettirebilmek, sürdürülebilir kılmak ancak büyümüş bir ekonomi ve gerekse savunma sanayi başta diğer alanlarda ihracata dayalı daha fazla katma değeri yüksek teknolojik ürünler üreterek dolayısıyla tüm alanlara daha fazla muktedir olabilmekten geçiyor.

İşte ‘’Yarınları konuşmak’’ veya konuşabilmek bunun için çok önemlidir. Yarınları konuşurken yarından da ötesine de bir parantez açıp neler yapılabilirliği konuşmak hatta o büyük geleceği ‘’ Türk Yüzyılı’’ vizyonunu iktidarıyla muhalefetiyle komplekssiz artık tartışabilmek gerekiyor.

Okudukça yeni şeyler öğreniyor insan. Mesela, dışarıdan bakıldığında belli şeyler dışında hiçbir şey yapılmadığı sanılıyor. Oysa bizim göremediğimiz, aklımızdan dahi geçmeyen o kadar çok şeyler yapılıyor ki pek çok alanda.

Ancak yapılanlar ortaya çıktığında sanki hemen oldu bitti zannediyoruz birçok şeyi… Oysa bu başarı çok zaman alan yıllarca hatta on yıllarca uğraşının ciddi bir çabanın neticesi olarak çıkıyor karşımıza… Bugün terörle mücadelede kullandığımız silah ve mühimmatlar önemli savunma sanayi üretimleri hep bu planlamanın ve çabanın neticesi.

Kısaca, başarıyı hep daha büyük başarıyı dünü inkâr etmeden geleceğin ihtiyaçlarını belirleyip bu istikamette büyük adımlar atarak gerçekleştirebiliriz.

Yarınların, anasının ak sütü gibi bu milletin hakkı olduğunu düşünüyor ve inanıyorsak, bu devleti yüceltmek istiyorsak geleceği ancak bu şekilde şekillendirebiliriz.

Geleceğimizi şekillendirecek büyük yapısal restorasyonları ancak bu şekilde biçimlendirebiliriz. Bunu başarmamız halinde yarınların efendisi yine bu büyük millet olacak.

  1. buna kalpten inanıyorum. Sizde inanın!