VAROLUŞSAL TEHDİT: ‘’ DEMOGRAFİK FELAKET ‘’ Ülkemiz ciddi bir demografik travmanın eşiğinde…

Bunu ben söylemiyorum. Ülkenin en önemli kurumlarından biri olan Türkiye İstatistik Kurumu yani TÜİK söylüyor.

Zira TÜİK’e göre Türkiye’de 2001’de 2,38 seviyesinde olan doğurganlık hızı, 2023’de 1,51 oranına gerileyerek, nüfus yenilenme eşik değeri olan 2,1’in altına düştü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki çağrılarını hatırlıyoruz. Neredeyse iktidara geldiğinden bu yana en az 3 çocuk telkinlerini bulunduğu her ortamda sıkça vurguladığını evlilik cüzdanı takdim ettiği her çifte klişe bir nasihat olan tembihlerini hafızalarımızı zorlamaya neredeyse gerek bile duymuyoruz.

Tabi kimi yazarlar bunu ‘’ sanki Avrupa refahını mı sundun ki bizden en az 3 çocuk istiyorsun ‘’ gibilerinden bakış açısıyla kimileri ise ''ideolojik taassubiyetin'' getirdiği düşünce girdabıyla küçümseyerek alaya alarak geçiştirme yolunu seçti.

Sonuçta haklı çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. İstatistiki veriler yukarıda ifade edildiği üzere ortada.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Mayıs’taki kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada Türkiye’de doğurganlık hızının, nüfus yenilenme eşiğinin altına düştüğüne dikkat çekerek bu durumu, “varoluşsal bir tehdit, felaket” olarak nitelendirdi.

Nedense bizim muhalefetin düşünmeden konuşan, fikir sahibi olmadan küfür sahibi olan bir muhaliflik damarı öne çıkıyor. Maalesef bu ülkede iktidarın ak dediğine kara diyen körükörüne muhalefet eden yazarından çizerine sanatçısından akil olduğunu iddia edip ortalarda dolaşan siyasetçisine kadar muhalif kafa yapısı sorunu var.

Misal ana muhalefet partisi konumundaki CHP’ye göre doğurganlığı artırmak için sadece izin süresinin artırılması ya da ekonomik destekler yeterli değil. Ailelerin çocuk yapmak istememesinin en büyük engeli olarak ‘’yoksulluk’’ görülüyor.

Dolayısıyla ailelerin okullarda hala ücretsiz yemek veremediği, gençlerin ise işsizlik nedeniyle gelecek korkusu yaşadığına dikkat çekilerek, ailelerin tüm bu nedenlerle çok çocuk istemediği ifade ediliyor.

Kadının ekonomik özgürlüğünün, doğacak çocuğun sağlıklı gelişimi ve aile bütçesi için zorunlu olduğuna dikkat çeken CHP kurmayları, AKP’nin ise yıllardır, kadını çalışma hayatından koparan politikalar izlediğini savunuyorlar. Bunun için de çocuğun bakım yükünün baba ile eşit paylaşılabilmesi için babaya da izin hakkı tanınması, ücretsiz mama, bez desteği gibi teşvik yöntemleri öneriyor.

Elbette ekonomik koşulların çok çocuk yapmada önemli payı var. Ancak her şeyi buna bağlamak; dünyayı kavrayamamak bir yere odaklanırken gerçekleri görememektir.

Örneğin Avrupa ülkeleri ekonomik alanda önemli bir konfor alanı oluşturmasına rağmen neden doğum hızı dünya ortalamasının altında? Genel olarak batıda böyle bir sorunsal döngü söz konusu.

Misal ülkemizde Ege, Marmara, Akdeniz hatta Karadeniz illerimiz ekonomik gelişmişlik, eğitim, sağlık, toplumsal ihtiyaçlar açılarından zorunlu ihtiyaçlara ulaşılabilirlik açısından çok iyi durumdayken istatistiki olarak doğum oranı dünya ortalamasının altına düşmüşken sözüm ona gerek ekonomik gerekse eğitim, sağlık ve diğer toplumsal ihtiyaçlara ulaşılabilirlik açısından bir kesimin ifadesiyle sınırlı olmasına rağmen neden Doğu ve Güneydoğu illerimizde doğum hızı ortalamanın çok üzerinde?

Eğer tek sorun ekonomi olsaydı Avrupa kısaca batı doğum oranında dünya ortalamasının üzerinde doğu ve Ortadoğu ülkeleri ise dünya ortalamasının altında olması gerekirdi. Oysa istatistiki veriler bunun tam tersi durumunda.

Ülkemizde ise Batı ve Karadeniz illerimizde ortalamanın üstünde Doğu ve Güney Doğu illerimizde ise ortalamanın altında olması gerekirdi. İsterseniz bu kadar örnekten sonra ülkemizle ilgili olarak bunun cevabını ben vereyim.

Birinci neden artık ‘’ KONFOR’’ alanına rahatlığa insanımızın alışmış olması ve bundan taviz vermek istememesi.

Beğenelim beğenmeyelim AK Parti iktidarı döneminde insanımız özellikle 2014 yılına kadar önemli bir konfor alanı yaşadı. 2014 kırılma eşiğiydi. Yani 2013 yılı Mayıs-Haziran ayı gezi olayları ile başlayan ve bugüne kadar devam eden ‘’ darbe kalkışmaları, Pandemi, Güney ve Doğu illerimizi etkileyen ve 105 milyar dolar maliyet içeren asrın deprem hadisesi’’ gibi nedenler konfor alanımızın yıllar içinde kayıplara neden olan kritik eşikleridir.

Zaten istatistiklerde doğum oranının ortalamanın üzerinde olduğu en son yılın 2014 yılı olduğunu gösteriyor. İkinci neden ise ‘’ İDEOLOJİK’’ sebepler. Bunu çevremizde de görebiliyoruz.

Örneğin iktidara körü körüne muhalif ve Cumhurbaşkanı Erdoğan en az 3 çocuk dedikçe ne amaçlandığına bakmadan muhalefetlikte çıta yükseltiyorlar… Ülkesinin hedefleri, Erdoğan’ı indirmek adına kodlanmış kişisel ideolojik hedeflerinin gerisinde maalesef canhıraş ona yetişmeye çalışıyor.

Hatta vatandaş bir tarafa Cumhurbaşkanının bu telkinini kendi siyasi geleceği için yaptığını iddia edecek kadar ‘’ ideolojik körlük’’ içinde olan siyasetçiler güruhu olduğunu da düşünürsek sorunun ne kadar paranoyak bir hal aldığını da gözden kaçırmayalım.

AK Parti hükümeti ‘’ doğum ‘’ konusunda yeni önlemler paketi açıklayacak buna yönelik çalışmalar var. Kamusal alanda doğum izin süresi, ekonomik destek başta birçok alanda yeni düzenlemeler yolda iken özel sektörde çalışan kadınların iş güvencesi, kıdem tazminatı ve diğer özlük haklarının güvence altına alınabilmesi için destek verilebileceği belirtiliyor. Bu düzenlemeler etkili olabilir ancak asıl çözümün başta ‘’ anne baba özellikle ANNE olarak konfor alanlarımızdan feragat ederek milli hassasiyetlerimizi yeniden gözden geçirmek’’ diğeri ise her koşulda iktidara karşı muhalefetin, inatlaşmanın ileride ülke için '' varoluşsal tehdide demografik bir felakete '' varabileceğini bu ''muhalif kafa yapısına'' anlatmaya dönük olarak ana muhalefet CHP başta diğer muhalefet partilerinin bu konuyu ‘’ demografik tehdit’’ penceresinden kamuoyuna deklare etmesi ve liderliğini ettikleri kendi seçmen kitlelerinin ikna edilmesi gerekiyor.