“Türk milletine Bizans'tan geçen bir hastalık vardır. Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek. Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lazımdır. Bu hastalığı tedavi etmezseniz, kendinize yol seçiniz. Türk milletini batıran, Bizans'ı batıran, Osmanlı imparatorluğunu batıran hastalık budur”

PAYINIZI ALIRSINIZ

Asıl eğitim başarılı olanı alkışlamak değil, başarısız olanı başarmaya teşvik etmek ve onu kazanmaktır.

Kısacası genel olarak düşününce  ‘insanlık’ kavramını batıran ve bitiren hastalık budur. “Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek.”

Hangi şartlarda ya da hangi meslekte olursa olsun hatta hangi kimlikte olursa olsun bu hastalıklı duyguları barındıran insanlar asla başarılı olamazlar. Büyüyemezler, gelişemezler geliştiremezler. Hele öğreten, iyileştiren hiç olamazlar.

Maalesef genel olarak bu hastalıklı ruh haline bürünmüş durumdayız. Psikolojik sorunlar kişi, kişiler, çocuklar, arkadaşlar, eğitenler, vatandaşlar ya da çoğunluk olarak diyelim insanlar çok garip durumda. Ve ne yazık ki, çoğunluk diye her zaman da doğru sayılmakta.

Ezici çoğunluğun pervasızca düşünmeden hareket etme, küçük görme, aşağılama; eksik kalmama, ortama uyma davranışları ile baskı yaptığı bir zemin oluşmuş durumda. Ortama uyamayan, imkânı olmayan ya da uymayı reddeden taraf da; ezilen taraf duygusuyla bazen çağ dışı, bazen yobaz, bazen sığ, bazen sıkıcı bazen de duygusal olarak tanımlanmakta.

Böyle de görülünce;  rahatlığı, gevşekliği, özentiyi, kabul edemeyen insanlar olarak -Biz duygusal falan değiliz, siz çok duyarsızsınız demeden de geçemiyorum.-

En kötüsü de bu hastalıklı duyguların bazı öğreten kişilerde olmasıdır. Bu hissiyat ile hareket eden öğretenler, doğru çocuklar yetiştiremezler. Batının şova dayalı akımlarını sürekli dayatmak, modernlik sanmak, çağa ayak uydurmak olarak nitelendirmek, kimliği ve kültürü zayıflatılmış, öz kültürünü benimseyememiş nesiller yetiştirmek demektir. Ki bu en tehlikelisidir.

Nitekim çocuklar söylenene değil gördüklerine daha çok özenir ve örnek alırlar. Gönüllere dokunmayan, gönül kıran eğitimci eğitemez.

Asıl eğitim başarılı olanı alkışlamak değil, başarısız olanı başarmaya teşvik etmek ve onu kazanmaktır.

Bazı durumlardan sakınıp, özgüvenini yitirecek olaylar ile karşı karşıya kalındığında ‘olsun, bir şey olmaz’ mantığını hiç doğru bulmadım. Olur. Onarılmayan her yara ruhunda kapanmayacak izler bırakır.

2 kere 2’nin 4 ettiğini o çocuk illaki öğrenir. Unutur,  kitabı açar tekrar öğrenir. Ama özgüven öyle değildir.

Yaşadığı olumsuz olay durumunda çocuğun motivasyonunu, kendine olan inancını, yaşama olan hevesini kıracak, zedeleyecek bir davranışa maruz kaldığında; yitirdiği özgüveni sittin sene uğraşsak toparlayamayız.

Çünkü sorunlu çocuklar, sorumlu bireyler olamazlar.

Hele ki bu davranışlar çocuğun öğrenmek için gitmeye can attığı, can kulağıyla dinlediği heveslendiği, cesaretlendirilmek istediği bir yerde bir kişiden bir öğretenden de olursa vay halimize…

Çocuk ilk eğitimini anne ve babadan alır. Çocuğu büyütmek çok kolay. Doğan zaten büyüyor. Yedir içir, sal sokağa, gönder okula, aman başımdan gitsin aman sussun ile emin olun çocuk kendi kendine büyür.

Ama çocuk eğitmek;  sağlıklı ve sorumlu bir birey olarak yetiştirmek gerçekten büyük bir özveri ister. Fedakârlık ister. Yanlış yaptığında hemen kızan değil, tatlı dille incitmeden, utandırmadan doğruyu anlatabilen birey ister. Sabır ister.

AKRAN ZORBALIĞI…

Birde Akranları var.

Evde nasıl bir rol model alıyor ki çocuk, hiç düşünmeden arkadaşının kalbini kırabiliyor. Nasıl bu kadar kötü kalpli yaklaşabiliyorlar arkadaşlarına. Hiç mi tembih etmiyorsunuz çocuklarınıza “arkadaşın kötü de oynasa, kötü oynuyorsun diye dalga geçilmez” diye…

Öyle bir çocuk yetiştiriyorlar ki, saf, tertemiz, hiçbir kötü niyeti barındırmayacak yaşta ki küçücük çocukların gözlerinde kin, ağızlarında dedikodu, buldukları ilk fırsatta kalp kırma, kötülük yapma potansiyelindeler.

Elbette çocuklar istediklerini yapabilme istediklerini söyleyebilme cesaretine sahip yetişsinler. Fakat hiçbir davranış özgür ve özgüvenli çocuklar yetiştirmek adına bir başka arkadaşını aşağılama, küçük görme, dalga geçme hakkını vermez.

Bu özgür bir çocuk yetiştirmek değil, aksine kötü, bencil bir duyguyla beslenmiş, yetersiz bir çocuk yetiştirmek demektir.

Bu, ebeveyn ya da öğreten olarak kendi kişiliğinizi geliştirememiş, eksik kalmış duygularınızın çocuklarınız üzerinde ki yansımasıdır. Çünkü kendini yenemeyen, hiç bir şeyi yenemez. Ve kusurlarını başkaları ile uğraşarak örtmeye çalışır.

Hep eksik arar, hata arar, kusur arar, çamur atar. İntikam ve acı verme duygusuyla beslenir ve sürekli bunu yansıtmaktan da çok keyif alır. Maalesef çok üzücü bir durumdur.

Bu kadar korkmayın. Türk’ün örf ve âdetini yaşayıp yaşatmak, sağlıklı, edepli, bilinçli, sorumlu çocuklar yetiştirmek sizden bir şey kaybettirmez. Büyüğüne saygısını yitirmeyen çocuk çağdaş çocuktur. Küçüğüne sevgisini gösterebilen ve onu da bir birey olarak görüp saygı duyabilen kişi de medeni bir insandır.

Yeter ki, temelimiz sağlam olsun.

Bencil, kibirli, sorumsuz, duygusuz, saygıdan ve sevgiden bihaber çocuklar yetiştirmekten iyidir.  

Vakit çok geç olmadan çocuklardan önce büyüklerde ki bu hastalıklı duyguları da tedavi etmemiz lazımdır.

Çünkü hastalıklar bulaşıcıdır.

O hastalık büyür, büyür, büyür ve mutlaka;

Sizde payınızı alırsınız.