KIRMIZI TUFAN

       KIRMIZI TUFAN

-Ne zaman öldün sen?

+Bunu gerçekten bilmiyor musun? Hâlimi anlamaktan bu kadar mı yoksunsun? Yoksa benimle oyun mu oynuyorsun? Gözünün içine bakarak öldüğümü görmüyor musun? Bedenimin tarumar olmuş ruhumdan ayrılmak için çıkardığı zelzeleden haberdar değil misin? Bunları görmek bu kadar güç mü? Senin benden istediğin şey ne?

-Biraz olsun sevmen.

+Sevmek? Bu mu? Yalnızca sevmek mi? Peki, bunun ne demek olduğunu bildiğinden emin misin? Ya da sevmenin amacı hakkında bir fikrin var mı?

-Sevmek kalbinin işe yaradığını duymaktır.

+Ya senin kalbin? Hiç işe yaradı mı?

-Bilmiyorum.

+Peki, daha önce hiç hata yaptın mı?

-Ne demek istiyorsun?

+Bazı duygular bizi olduğumuzdan daha hastalıklı kılabilir. Sevmek gibi. Duyguyu mütemadiyen hissetmek ve hissetmek üzere hareket etmek bizi yorar. Yine de köle konumundan uzaklaşamayız. Başka çıkış bilmediğimizden değil, bilmeyi istemediğimizden... Bu duygunun gerçekleşmesi üzerine artık baskın olacak olan da budur. Yani bir ihtimalde önce sevmeyecek oluşumuz akla gelemez. Sevdiğimiz ve sevmiş olduğumuzla kodlanırız bir nevi. Sonra tüm bu sevilenlerde biraz daha durmayı, görmeyi öğreniriz. Sanmayız, gerçekten öğreniriz. Yavaş da olsa öğreneceğimiz yere ulaşmak için yere pembe tebeşirle çizilmiş tekli sayıların üstüne basmaktan çekinerek saklı ayın ışığı altında kendimize göre bir yol buluruz. Nereye gideceğimizi bundan sonra biz seçmeyiz. Yalnız seçenin biz olduğunu sanmakta ısrar ederiz. Çünkü böyle üstün bir duygunun gücüne güvenilen irademiz dışında gerçekleşebileceği ihtimalini -yine çok beğendiğimiz- aklımıza getirmekten uzağızdır. Bundan sonra ise üzülmek ve hep biraz daha üzülüp öylece bakmak için yaşarız. Dahası ise nefret besleriz. Herkese ve her şeye değil. Sadece kendimize... Bahanesi olmayan uçuk nefretin altını doldurduğuna inanılan ve yalnız kabuslarda hoşgörüyle karşılanan günün geldiğini gördüğümüzde hep öncekine göre hoş bulunan bir gülümsemeyle çizilir yüzümüz.

-Yani, hata ne tam olarak?

+Bazen sevmek bazen ise sevildiğini sandığın yanılgısına düşüp üşümek için kendinden vazgeçmektir. Ama en çok, baktığını görmeye çabalamak yani sevgini duyurabileceğin birine tutulmaktır.

YORUM EKLE