Ancak siyasal kültürümüzde siyaset, istisnai ve ayrıcalıklı meslekler kategorisinde algılandığı için siyasetin figürü olan siyasetçiler bu istisnai ayrıcalığın kendilerini ayrıcalıklı kişiler kategorisine soktuğunu düşündüklerinden olsa gerek kendilerini vatandaştan farklı ve vatandaşın üstünde görürler. Dolayısıyla genel siyasetin figürü olan vekillerin, halktan aldıkları süreli vekaleti halk adına kullanmak doğup büyüdüğü çıktığı kentin sorunlarına çözüm üretmek gibi bir sorumlulukları vardır.
Ancak bu sorumluluk unsuru seçim sıcaklığı geçtikten bir süre sonra vekili oldukları halktan aldıkları bu 5 yıllık süreli vekaleti, devlet ile halk arasında köprü işlevi görerek halk lehine kullanmaları gerektiğini unutma gibi klişeleri olduğu gerçeğini bu güne kadar hep yaşayarak tecrübe ettik.
Burada bir türlü idrak edemedikleri şey asil veya asıl olanın vatandaş olduğu gerçeğidir. Yerel siyasette de benzerlikler vardır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en üst yetkilisi genel siyasetin en önemli figürü olan Cumhurbaşkanının yerel siyasetteki karşılığı, doğrudan temsilin yerel siyasetteki en üst ve en yetkili siyasal figürü olan belediye başkanlarının önemli bir kısmı üzerlerindeki seçim rehaveti geçtikten sonra vatandaştan uzaklaşma bir süre sonra ise tamamen kopma moduna girmeleri gerçeğidir.
Türk siyasetinin politik kodlarına veya siyasal genetiğine baktığımızda siyasetin ayrıcalıklı meslek kategorisinde algılanmasını İbn-i Haldun’un ifadesiyle ‘’ coğrafya kaderdir.’’ jeopolitiği üzerinden değerlendirmek bir Ortadoğu ülkesi olarak konuşlandığımız zeminin ifade ettiğim üzere jeopolitiğin getirdiği kültürel koşulların çıktısı olarak anlamak gerekiyor. Siyaset literatüründe politik kişiliklerin halkla illiyet bağını kesen siyasal hastalıkları vardır.
Bunu bir süreç olarak düşündüğümüzde bu durum zaman içinde önce kendini vatandaştan üstün görme sonra uzaklaşma yolunu seçme ve kopma şeklinde gelişir. Ardından siyasal mecrada aldıkları veya tevdi edilen konuma göre ‘’ gösteriş, şatafat, büyüklük taslama, samimiyetsizlik ve kendini kendi dışındakilerden farklı konumlandırmaya’’ kadar gider.
Bu hastalığın en tehlikelisi vatandaşla illiyet bağını kopmasına neden olan ‘’ kibir hastalığıdır.’’ Psikoloji literatüründeki karşılığı ise, ‘’ Hubris Sendromu’’ siyasetteki karşılığı ise ‘’ politik kibir ‘’ dir.
Oysa siyaset veya politika adına ne derseniz deyin toplum için, insan için yapılır. Siyasetçilerin oy aldığı kendisine oy vererek destek olan kendi toplumlarını daha iyi bir yere taşımak daha iyi bir yerde konumlandırmak onların refahı için politika üretmeleri bunu yaparken de her an iletişim halinde halkın dertlerini dinleyerek onlarla göz göze kalp kalbe gelerek sorunlarını çözme yolunu seçmeleri gerekir.
O zaman siyasetçinin var oluş sebebinin insan daha özelde ise seçmen olduğuna göre insanın olmadığı bir yerde siyasetin bir manası veya karşılığı olamayacağı ortada iken siyasetçiler neden kendini halkın dışında bir yere konumlandırma gereği duyar?
Veya saygıyı sadece kendisine layık gören bedensel ve ruhsal varlığını ‘’ sırça köşklere’’ hapseden böyle bir siyasetçi karakteri halkı için insanı için nasıl bir hizmet nasıl bir refah iklimi oluşturabilir ki? Gelinen noktada toplum merkezli bir uğraş olan siyasetin, kibre bürünen siyasetçi tarafından kendisine dönük bir uğraşa çevrilmesi siyasetin varlık sebebini de ortadan kaldırır.
Sonuçta makam ve mevki üzerinden başı ve gözü dönen, kendisini kaybedip büyüklük taslamaya başlayan siyasetçi kendisi istemese de zaman içinde toplum nazarında değersizleşmekten kurtulamaz.
Nasıl ki atanmış bürokratların sicil amiri o ilin veya ilçenin mülki idare amiri ise şu unutulmasın ki ‘’Siyasetçinin, sicil amiri de halktır.’’ Halk, görev süresince kendisiyle bütünleşememiş göz göze gelememiş kendisine dokunamamış siyasetçilerin siyasal peyzaj çabasını bir zaman sonra dikkate almadığı gibi bu çaba seçim sürecinde artık bir işe yaramaz ve bu gibi siyasetçilerin biletini daha ilk seçimde keser.
Halkta karşılığı olmayan bir siyasetçinin güçlü referanslarla parti genel merkezlerinden ön sıralarda aday yapılmış olması sandık zoruyla seçilmesine fırsat tanıyabilir ancak yerel siyasete bu durum biraz farklıdır.
Bir kıyas analizi yaparsak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin kilit aktörleri birinci planda parti liderlerinin dinamizmi, performansı ve büyük kitleleri etkilemeyebilme retoriği iken ikinci planda il ve ilçe teşkilatları il ve ilçe başkanlarının performansıdır.
Yerel seçimlerde ise aday bir belediye başkanı için tanınmış olma, aday olduğu kentle ilgili halka dokunma iletişimi canlı tutma ve sorunlarını çözme becerisi ile bir hikâye sahibi olma ayrıca itibar deformasyonuna uğramış olmama gibi kriterleriyle seçmen tarafından kabulü gerekirken il ve ilçe teşkilatlarının toplumda zaman içinde ürettiği karşılıktır. Genel siyasetin il veya ilçe zeminindeki iz düşümü veya yansıması ikinci planda kalır.
Dolayısıyla yerel seçimlerde sonuç alma başarısı, halkta karşılığı olmayan bir siyasetçi için parti genel merkezlerde tanıdık referanslarıyla adaylık kapma becerisi ile değil siyasetçinin sicil amiri olan halkın sicil notunu sandıkta ne yönde kullanacağı ile belli olur.
Son yıllarda başta TV, sosyal medya gibi iletişim araçlarının hemen hemen her eve girdiği düşünüldüğünde halk ferasetiyle nerede ne zaman nasıl davranacağını öyle bilir hale geldi ki kendisinden kopuk kendi algı dünyalarında ‘’ siyasal deformasyon’’ yaşamış siyasal figürleri siyasal mecrada asla görmek istemeyeceklerdir.
Elbette siyasetin kendi doğasında elbette belli görevler, makamlar, misyonlar vardır ve bu mücadelenin içinde çaba sarf eden insanlar; siyasi pozisyon, değer ve önem kazanmak isteyebilirler. Bu değer ve önem siyaseten siyasetçinin belli referans merkez merkezlerince aday gösterme karşılığında duyulacak minnet olmamalıdır. Duyulacak tek minnet ve vefa makamı halk olmalıdır.
Erdemli siyasette halk nezdinde değer kazanmak isteyen bir siyasetçinin yapması gereken yüzünü halkına dönerek kendisini başta ülkesi sonra seçmenine adayan bir ‘’ fedakârlık sergilemesidir.’’ Dolayısıyla siyasetçinin dünyevi kıblesi, ‘’ halktır’’ olmalıdır.
2024 yerel seçimlerine az bir zaman kaldı. Yerel yönetimin seçilmiş başat aktörleri olan belediye başkanları zorlu bir sınavdan geçecek.
Bu seçimde hakla iletişimini hiç koparmayanlar geride kalan 4,5 yılda bagajını doldurup halk nezdinde güçlü rezerve sahip olanlar aday gösterilmeleri halinde 2024 seçimlerinde yeniden seçilirken o kadar yılı heba eden boş geçirenleri bu feraseti yüksek halk çoklu organ yetmezliğine bağlı olarak siyasal mevta yapacak.
Bizden söylemesi…