YOLLARIN SONU

YOLLARIN SONU /

Vaktiyle bir ATSIZ varmış; Var olsun!

Kendine kefil olduğun ve inandığın bir yolda yürüyorsan yoluna çıkan çaşıtlar sadece bir teferruattır.

Ol deyince olur, dur deyince durur. Yollar onun, yıllar onun, can onun canan onun. Aldığın nefesin bile emanetken neyin hükmü bize ait olabilir ki…

Bizler onurlu ve gururlu bir mücadelenin gönüllü neferleri, aşk dolu, sevgi dolu toprağın bağrında filizlenen birliğin ve beraberliğin mutlak taşıyıcısı olarak yolumuza devam edenleriz. 

İster bir olsun ister bin gönlümüzde ki inanç ve iman aşkı ile dağları dize getirecek güç ve kudrete sahip olduğumuzun bilincinde her türlü zorluğu aşıyoruz.

Özgürlük bizim ruhumuzdur.

Tek kişi kalsak bile;

“Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk kadar,

“Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın, tek başına dileğe doğru at salmalısın” diyen Hüseyin Nihal Atsız kadar,

İnandığı davasından dönmeyerek zafer umuduyla koşan ‘Yalın Kılıç' Enver Paşa kadar, özgürüz biz.

Çünkü biz, Tanrı Dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız.

Çünkü biz, yüz yıllık bir efsanenin mihenk taşıyız.

Çünkü biz ulu ulu çınarların kök saldığı Toprak Ana ve Anadolu’yuz.

Çünkü biz Türk’üz.

Zamanın ruhundan kopup gelen bir ruh ile örnek aldığımız kıymetli insan…

Bazen öyle insanlar gelir ki bu dünyaya. Ellerinizde tutsanız düşürmekten korkarsınız. Gözlerinizle baksanız ağlamaktan korkarsınız. Öyle çok öyle derin seversiniz ki, yüreğinize koysanız, unutmaktan korkarsınız.

Oysa o, ellerinizden, gözlerinizden, yüreğinizden daha çok sevmiştir sizi.  Yaşadığınız her neresi olursa olsun sizden daha çok çabalamıştır. Siz yaşadıkça, daha çok sevmiştir hayatta kalmayı…

Hep sizin için, bastığınız toprak için uğraşmıştır. Kim bilir siz, kaç kez çekip gittiğiniz de o fikirleriyle savaşmıştır.

Siz sıcak koltuğunuzda, sıcak kahvelerinizi yudumlarken o tüm heybetiyle nasıl atılmıştır bütün zorluklara. Sizin bir lokma ekmeğinize halel gelmesin diye nasıl da titretmiştir yürekleri.

O öyle akılcı, öyle umutlu yaşatmıştır ki hayatı, tek kusuru, kendi için yaşamayı unutmuş olmasıdır. O böyle yaşamıştır hayatı boyunca, kendi zevklerinden çok sizin yarınlarınızı yaşatmıştır.

Kendisine verilen nimetleri nasıl da minnetle yaşatmıştır. Olması gerektiği gibi olmuştur hep. Bazen çölde sam yelleri gibi eserken bazen sizin tek zerreniz için nasıl da fırtınalar koparmıştır.

O öyle kutlu yaşamış ve yaşatmıştır ki, siz yaşadıkça, daha çok sevmiştir hayatta kalmayı…

Bazen öyle insanlar gelir ki bu dünyaya, gittiklerinde asla unutulmayacak, asla acınmayacak umutlar bırakırlar.

Bazen öyle insanlar gelir ki bu hayata, bastıkları yer ülkü, yattıkları yer toprak olur. Rahmetli Hüseyin Nihal Atsız bu insanlardan biriydi. Yazdığı o edebi eserleri ile hala hayatımızın bir parçası. Yeni neslin mimarı, geleceğin umut ışığı. Unutulmaz ve asla yeri doldurulamaz büyük usta.

Böyle gurur dolu bir Türkiye yüzyılına adım atarken onu yâd etmeden, onun fikirlerini yaşatmadan geçemedim.

Her insanın bir ideali olmalı bu hayatta!

En başta Türklük Gurur ve Şuuru, İslam Ahlak ve Faziletini benimsemeli ve gelecek nesillere benimsetmeli.

İnandığı doğrular ve değerler uğrunda savaşırken bu memleketi canı kanı pahasına armağan eden atalarına vefayı asla unutmamalı.

 

Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi;

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.

Ancak; Türkiye Cumhuriyeti İlelebet Payidar Kalacaktır.

O yüzden,

İnsan gideceği yönü bilmeli;

Atsız Atam;

“Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden 

Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize. 

Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden 

İtler bile gülecek kimsesizliğimize” dese de;

Yarım kalmaz hiçbir şey. Onun bıraktığı yerde bayrağı taşıyacak nice yürekler var diyerek; yine güzel bir dörtlüğü ile tamamlarız sözümüzü…

Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.

Bir damlacık aksa da bir acizdir gözyaşın;

Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,

Tek başına dileğe doğru at salmalısın.” :)

 

Selam ve Dua İle…

 Habibe Aydın