RUHLARI ŞAD OLSUN!

Daha dün gibi hatırlıyorum.

Oysa aradan tam dört koca yıl geçti.

Tarih, 21 Ocak 2017…

 Afrin Harekatı’nın başlamasından hemen bir gün sonra...

Hatay sınırından Afrin kırsalına asker sevkiyatı devam ediyor. Bir ara bir muhabir, tankı teçhiz etmeye çalışan bir askere soruyor:

-İstikamet neresi?

 Cevap: Kızılelma!..

-Ailene bir mesaj gönder!

 Cevap: Beklemesinler!..

-Türkiye’ye bir mesaj gönder!

Cevap: Bu ülkeyi bölemezler!..

Bu kısa söyleyişiyi televizyon veya sosyal medyada tarifi imkânsız bir gurur ve akışına isyankâr gözyaşlarıyla belki onlarca kez izledim.

Elbette bu bir ‘’tortu’’ idi. Tortu dibine tutmuştu. Zira bu tortu yeni bir şey değildi. Bu tortunun Barış Pınarı, Zeytin Dalı, Afrin ve en son Gara harekatına gelinceye kadar elbet nesilden nesile aktarılan bir menkıbesi vardı.

Sahip olduğumuz menkıbede, zayıf ve yorgun düşen Osmanlı’ya çullanan zihniyeti, Trablusgarp’ da, Balkanlar’da, Süveyş, Hicaz, Yemen ve Çanakkale’den anımsıyoruz.

Önce SEVR ile bu müstemleke kumaşın kalitesinden dem vurarak ikna çabaları, sonra ikna amacına ulaşamayınca zorla prova edilmeye çalışılan hatta şamar vurmaya yeltenilen bu eylem pratiğine dönüştürülmeye çalışıldığını daha dün gibi hatırlıyoruz.

Maalesef düne kadar bu provadan rahatsız olduğumuzu, bizi terlettiği halde üzerimize oturtulup, giydirilmeye çalışılan elbisenin bizi rahatsız ettiğini batının provacı stilistlerine söylemek istedik, ama hiçbir zaman bir türlü söyleyemedik.

Bu gün yaşadığımız hiç bir şeyin tesadüf olmadığını yaşadıklarımızın, şahit olduklarımızın sırtımıza yüklenmeye çalışılan ağır yükün ne olduğunu, yükleyeninde kim veya kimler olduğunu da artık biliyoruz.

Karşımızdaki zihniyeti ve bu zinniyete teslim olan kullanıma elverişli yağmacı haramileri ve bunların sahipleri olan sırtlanlar güruhunun kimler olduğunu da artık açık seçik seçebiliyoruz.

Gerek Suriye’de gerek Doğu Akdeniz ve gerekse Libya’da artık bu kokuşmuş düzene ve bu düzenin çanak yalayıcıları terör örgütlerine gereğini yapıyoruz!

Afrin’e girerken Mehmetçiğin adeta ders verircesine söylediği o sözler, bahşedilen fıtratın bu millete yüklediği ağır sorumluluk, bu orduyu bu askeri başka ordulardan farklı kılan en önemli özellik olsa gerek!.. 

Çünkü bir anlık refleks ile verilen cevaplar Mehmetçiğin yiğitliği ve cesareti yanında ne kadarda donanımlı,  fikri telakkisi ile ne kadarda bilge olduğunu gösterdi bize…

Merak ediyorum… Dünyada bir daha dönemeyeceğini bile bile düğüne gider gibi koşa koşa şahadete giden başka bir ordu var mı acaba?

Nasıl dün Çanakkale’de 57.Alayın tamamı bir daha dönemeyeceklerini bile bile ölüme koştu…

Bu gün o destansı geçmişin torunları gerek iç gerekse dış cephede aynı inançla şahadete koştu, koşuyor.

Ah birde kalleşlik olmasa… Bu milletin düşmanı namert değil de birazcık mert olsa…

En son GARA harekatında silahsız ve savunmasız sivil, asker on üç can, bölücü terör örgütü tarafından kalleşçe ensesinden vurularak şehit edildi.

Yuvasına yiyecek istifleyen karıncaya bir can taşıdığı için saygı duyan, ezmemek için yol veren yön değiştirmeyi vazife sayan bu hamiyetli millet…

Cananları için can taşıyan on üç cana nasıl kıyıldı, bunu idrak edemiyor.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış… İdrak edemediğim şey suçlananın bölücü terör örgütü  değil yine devletin olması…

Bu esmer günlerde yine yürek acısı yine yürek yorgunluğu düştü bize…

O kadar çok yürek yorgunluğu yaşadık ki…

Meğer yürek yorgun düştü mü, ter artık gözden akarmış…

Millet olarak bunu da yaşadık…

Şehitlerimizin ruhları şad olsun!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM EKLE