İKNA RETORİĞİ

İKNA RETORİĞİ

Kitleler;   ikna kapasitesi yüksek,  kabiliyeti yeterli, retoriği güçlü insanların peşinden koşmuştur hep…

 Üstelik ikna edildikleri şeyin felaketleri olduğunu bilmelerine rağmen…

Onun için ikna,  bir yetenek bir kabiliyet işidir.

Bir nevi inandırma, kanısını değiştirme hatta doğru olmadığını bildiği şeyle  kandırma becerisidir…

Başkalarının fikirlerini, düşüncelerini, eylem ve kararlarını bir konuda değiştirmeye razı etme ustalığıdır.

Bu beceriye sahip olmak konuşma dilini yerinde kullanma yetkinliği gerektirir.

Dil zamanla ne kadar yetkinleşirse tüm tali yolları ana yollara çıkarma  kabiliyeti de o derece artacaktır.

Dil derken  sırf sözcüklerin gücünden bahsetmiyorum. Bunun dışında  beden dili, mimikler, göz teması, örneklendirmeler ve yerinde vurgulamalarla  beslenen ‘’kreşendo’’ misali  yığınca iletişim unsurunu kapsayıcı bir şekilde kullanmak gerekebilir.

İkna derken bundan;  her zaman her şeyden her şekilde sonuç alabileceğiniz anlamına gelmemelidir.

Bazen  allemi cihan olsanız   ikna edemediğiniz olabiliyor.

Ancak ikna için en geçerli en kullanışlı ana ensrüman ‘’ GÜVEN’’ dir.

Zira en iyi retoriği de kullansanız da ‘’ güven’’ yoksa sonuç almanız çok zor olabilir.

İnsanın doğasında vardır. Her ne olursa olsun insan; inançla pekiştirilip güvenle taçlandırılan insana inanır itimat eder.

Birde ikna için ara enstrüman olarak ‘’fayda’’ olgusu yanında   ‘’benzer dil’’ üzerinden konuşuyor olmanız gerekir.

Ancak tekrar ediyorum en önemlisi güvendir. İnsan güvenmiyorsa, ikna olması güçtür. Her ne kadar söylenen apaçık ortadaki bir gerçek olsa dahi sizi yorabilir…

Toplumlar ve insanlık;  yöneticiler veya yönetmeye aday liderlerce ikna edildiği derecede yol alır.

Ve ikna edildiğine sel olur akar. Bazen neye ikna edildiğinin önemi bile kalmayabilir.

Eğer kitleler iknaya yeterince hazır ve iknacıda yeterince demagog ise…

Ancak siz siz olun sürekli olumsuzluklara odaklanmış reaktif kişiliği veya fanatik bir karakteri ikna etmeye çalışmayın. Zira bu size zaman kaybettirir.

Bu bir nevi ‘’kumda koşma’’ gayreti gibidir.

Sonuçsuz olabileceği gibi oldukça yorucudur da…

Çünkü attığınız her adımın getirisi, ayağınızın altından kayıp giden kum gibidir.

Bir nevi zihnin karanlık dehlizlerinde kaybolup gitmek, yürüdüğünüzü sandığınız düzlemde başladığınız yere boş adım atmak gibi bir şeydir.

Ancak her neyi ikna etmeye çalışırsanız çalışın ikna dilini kullanmadan önce ikna için hazırlandığınız şeye önce kendiniz inanmalısınız...

Zira önce kendinizi inandırıldıktan sonra beden dilinizi kullanmanın yanında karşınızdakini iknaya dönük sözcükleri yerli yerine oturtursanız bu birliktelikten öyle sekronize bir ahenk çıkar ki kendinizi inandırdığınız yalan bile olsa bir süre sonra sizin doğrularınız olarak karşınızdakini ikna  için kullanacağınız önemli bir enstrümana dönüşür.

Söylediğim gibi tepkisel reaktif kişiliklerden, fanatik tiplerden, bir taassubun parçası olup zihinlerindeki ‘’kendi kabul kodlarına’’  aşırı bağlı karakterlerle boşuna zaman harcamayın…

İknaya meyilli sizin dokunmanızı bekleyen gözlerinde o ışığı görebildiğiniz insanlara yoğunlaşın…

Yaşam tecrübem ve bunlardan elde ettiğim çıkarımlar buna ikna etti beni hep vesselam…

 

   

 

YORUM EKLE