Hep yaşıyoruz hayatlarımızı
gizlerin içinde!
Sevgi zamanı
harcatmayacak
kadar asildi,
vefakârdı;
anlayamadınız. Hep yaşıyoruz hayatlarımızı. Ama öyle, ama böyle… Geçmişin süzgecinde cebelleşiyoruz, geleceğe umutlanıyoruz. Bir şeyler diliyor, sonucuna isyan ediyoruz. Değerli olan şeyleri, değersizleştirip, sevdalara rest çekiyoruz.
Biz neden böyleyiz.
Uzaklığın simgesinden çıkıp gül bahçelerinde koşmak mümkün mü acaba? Kaç cevher saklı yüreklerimizde. Kaç kişiye mezar oldu kara sevdalar. Kuzular bile kuzularıyla yaşarken, kimleri yitirdik hiçler uğruna.
Seviyoruz dedik! Sevmek neydi? İnsanlar nasıl adlandırıyordu sevgiyi?
İki öpücük, yeterli miydi seviyorum demeye?
Soysuzluğu içinde barındıran fani dünya da kimler neleri kirletiyordu seviyorum diyerek.
Bu muydu sevgi dediğiniz, sevmek değiniz. Geçen zamanın hiç mi önemi yoktu.
Bir gün sabah olsun diye başınızı koyduğunuz yastığa, yılların nasıl kaybolduğunun farkına varamadan kalktığınızda, yüzünüzdeki kırışıkların hesabını yapabilecek kadar yetti mi seviyorum dedikleriniz için geçen zaman?
Ne yaşamakta olan bir kalbiniz vardı, ne de görünüşüyle etki altında bırakan güzelliğiniz.
Değmiş miydi sevda uğruna girdiğiniz bataklıklar içinde ki savaşınıza?
Gerçek değildi işte! Sevgi değildi sizin yaşadığınız.
Kayboldu zaman gizlerin içinde! Sevgi zamanı harcatmayacak kadar asildi, vefakârdı; anlayamadınız.
Oysa gerçek sevgi, yaşamak kadar zor ve kararlıydı. Oysa sevgi, bir al mendile, bir ömür gözyaşlarını dökmekti…