Güçlü Türkiye; Terörsüz Türkiye’den Geçer

1984 Eruh katliamı ile başlayan PKK- Bölücü Kürtçülük terör hareketi 27 Şubat 2025 tarihinde yapılan İmralı açıklaması ile sona erdi.  Kesin bir ifade ile PKK kendini feshetsin ve silahları teslim etsin mesajı verildi. Ve hala yapılan bu açıklamadan endişe duyanlar var. Anlamak istemeyenler de var.

Kayıtsız şartsız silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshetmesi çağrısının MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından istenmesinin ardından beş aydan bu yana geçen süre içinde DEM heyetlerinin görüşmeleri sonrasında; İmralı’dan bir açıklama geldi. Silahlar bırakılsın PKK kongresini toplayıp kendini feshetsin çağrısı.

Bu çağrıdan ben anlayacağımı anladım, terörsüz bir Türkiye isteniyor. Kandilden gelen açıklamaya göre,  kandil beklemeye alıp sürece yayıyor, muhalefet partileri –acaba taviz verildi mi- diye kendi kendine soru sorup cevabını alamayınca, temkinli davranıyor. Aslında iş Dem Partisinde bitiyor. “PKK terör örgütü ve uzantıları ile hiçbir bağımız yok” demek için DEM’liler daha neyi bekliyor merak ettim doğrusu.

Bence artık net ifadeler yapılmalı. Irak, Suriye ve ülkemiz içinde ki PKK dâhil diğer bölücü terör örgütü üyeleri kalabalıklar halinde silahlarını bırakmalılar.

Bırakmalılar çünkü; başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler şaşkın haldeler. Öyle şaşkınlar ki, terörsüz bir Türkiye sürecini Türkiye Cumhuriyeti Devleti yürütüyor. Egemen olduğunu haykırıyor. Bölgesinde güçlü bir yapıya sahip oluyor.

Göreceksiniz, 85 milyon Türk insanının kenetlenmesi ile bölgemizde ki süper güç Türkler olacaktır. Küçülen parçalar emperyalizme kurban olur. Tıpkı Ukrayna Lideri Zelenski gibi ABD’li Tramp’tan azar işitir. Türk Milletinin bir ferdi olarak, “Bize muhtaçsınız, gücünüz yok gibi sözleri” hiçbir ülke liderinden duymak istemiyorum. Biliyor musunuz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te, “ABD Mandalığını” isteyenlere karşı, Türk Milleti’nin özgür iradesini ortaya koymuş ve ülkenin kaderini millet belirleyecek diyerek milli mücadeleyi başlatmıştı. Hem de ne silah var, ne savaşacak er var, ne yiyecek var… Evet böyle bir ortamda emperyalizme kafa tutan bir milletin evladıyız. Gurur duymalıyız.

PKK Kendini feshedip silahları bırakmalı. Kurucusu İmralı’dan seslendi bu sözlerle. Bunun altında fitne arayanlar, fesat peşinde olanlar yine yanılacaklar. Çünkü Devlet aklı, silah bıraksalar da bırakmasalar da terörün kökünü kazımak için zaten hazır. Demokrasi adına bu tarihi fırsata sahip çıkılmalı ve Türk Kürt tüm yurttaşlar ellerinde Türk bayraklarını sallayarak “Güçlü Türkiye” diye seslerini yükseltmeliler.

2007 yılında yayınladığım; “Mersin’de Sancı” adlı kurgu romanımdan; terörün sona erdirilmesi ile ilgili bir kesiti sizlerle paylaşıyorum.

“…İki saat sonra Şırnak dağlarındaki çatışma tüm televizyon kanallarında; “ Bölücü terör örgütü mensupları ile güvenlik güçlerinin çarpışmasında iki asker şehit olurken,  altı bölücü ölü olarak ele geçirildi. Çatışmalarda bölücülerden beşi ise teslim oldu. Şehit askerlerin isimleri şöyle: Ramazan Köse/ Mersin, Yaser Öztürk Mersin; Ölen bölücülerin isimleri ise: Seyfullah Öztürk, Hasan Öztürk, Seyfi Öztürk; Diyarbakır. Diye birinci haber olarak okunuyordu…

Haberler Mersin’e, Mersin’de yaşayan Mustafa, Rüstem ve Seyfullah ailelerine bomba gibi düşmüştü…

Anne Kedi ve Yavruları Korumaya Alındı Anne Kedi ve Yavruları Korumaya Alındı

Ağıtlar, bağrışlar bölücülere lanetler üç ailedeki feryatlar, tüm Mersin’i sardı… Yerel ve ulusal gazete manşetlerinde, “ Amca çocukları bir birini vurdu. Şırnak’taki çatışmada; Seyfi, Süleyman ve Hasan bölücü örgüt üyesi olarak Türk askerleri ile çatışmaya girdiler.  Vatani görevini yapan Türk askeri amca çocuğu Yaser’in kurşunları ile öldüler.

Amca çocukları Şırnak dağlarında çatışmada birbirlerini vurdular… Mersinli Babanın oğlu Ramazan ise; ölmeden önce babasına “hakkını helal et” demesi yürekleri dağladı…” haber içerikleri ile Mersin halkında milliyetçilik duyguları doruğa çıkmıştı…

Emniyet tedbirleri arttırılmış Mersin şehri Nevruz kutlamalarından bir gün önce şehit cenazelerinin duyumuyla iyiden iyiye gergin bir konuma gelmişti…

Rafet, Ahmet, Mehmet, baba Rüstem, Eşi Zarife, gelini Melise henüz yirmi günlük küçük oğlu kucağında, amcaları Seyfullah, Memo ve diğer aile ferdi haberlerden duyduklarına önce inanamadılar… Sonra kabullendiler… Kürtçe ağıtlar yakıyorlardı… Baba Rüstem oğlunun şehit olmasına mı üzülsün, kardeşinin çocuklarının kurşun sıkmasına mı yansın iki arada bir derede kalma hesabını yaparken gözleri ağlamaktan kan revan olmuştu.

Kendini çabuk toparlayan Ahmet, aile fertlerini teskin etmeye çalışırken Rafet, kendine gelmişti… “Allah’ım sen büyüksün!.. hayırlısı ne ise o olsun” diye içinden dua etti Yaradan’ına.

Bu arada Rüstem iç çekerek “ Çocuklarım, gelinim, kardaşım… Bundan böyle benim soyum da Kürtlük yok!... Bana,  Kürt demesinler… Ben Türküm, Türk oğlu Türküm… “ diye odanın içinde bağırdı durdu bir müddet! Odanın içinde bir sağa bir sola bağıran babasına Rafet sarıldı, ardından Mehmet, Ahmet ve diğerleri bir anda yumak oldular. O halleriyle var gücünü duvara verseler, duvarı yıkıp geçecekler sanırsınız…

Rafet:

-İşte böyle baba! Biz Türküz, elhamdülillah Müslümanız. Ve bir yumağız. Bu gücü kimse kıramaz artık.

Ertesi gün 21 Mart Nevruz’du. Şehit askerler Ramazan ve Yaser’in naaşları uçakla Adana’ya oradan da Mersin’e gelmişti… Askeri Garnizonda tören yapıldıktan sonra şehir mezarlığındaki şehitliğe defnedilecekti… Şehit naaşları kortej eşliğinde şehrin ana caddesi İstiklal ve oradan Kuvay-ı Milliye caddesinde devam ederek, mezarlığa götürülecekti.

Sabahın erken saatlerinde Mersin’e gelen insanların sayısı bir anda on binleri bulmuştu… Şehrin en uzak köyünden bile minibüslerle şehit askerlere  sahip çıkmak için ellerinde ay yıldızlı bayrakları ile gelenler oluyordu… Adana, Niğde, Maraş Konya illerinden bile özel otoları ile katılanlar gözden kaçmıyordu.

Şehrin hassas mahalleleri olan birçok mahallede hala emniyet güçleri tedbirlerini sürdürüyor sokağa çıkmak isteyenler engelleniyordu… Ama bu fazla sürmedi. Bir anda doğu göçü ile kurulan birçok mahalleden sokağa dökülen insanların elleri hep Ay-Yıldızlı Türk bayrağı ile doluydu… Her iki eline de bayrak alanların sayısı bile sayılamayacak kadar çoktu. Bu mahalleden gidenleri gören diğer mahallenin insanları da ellerine Türk bayraklarını alarak sokağa döküldüler.

Bu arada yine bildik şekilde nevruz kutlamaya çalışan yaşları 15-20 yaş arası gençleri bu kez elleri bayraklı Kürt vatandaşlar engel oldu.

Mersin şehri tarihi bir gün yaşıyordu… Kortej de biri Kürt biri Türk şehit askerin naaşı vardı ve yüz binlerce insan seli bir olarak cenazeye katılmıştı…”

22 Mart sabahı eline gazete alan insanlar;

“ Kürt ve Türk kardeşçe şehit düştüler, aynı mezarlığa defnedildiler.”

“Cenaze törenine Türk ve Kürt vatandaşlardan oluşan yüz binler ellerinde Türk bayrakları ile katıldı”

“ Bu tablo Bütünlüğün simgesi oldu”

“Bölücülerin sesini Mersin kesti!

“Kardeşliğin ilk adımı Mersin’de atıldı”

“Bu sancı kanla bitti ama barışı da getirdi”

Ana başlıklarını okurken iç sayfalarında ise “Bölücünün adı Kürt değildir, Türk’te değildir.”  “Mersin’de Sancı” romanım ile biriz beraberiz güçlüyüz mesajını vermişti roman kahramanlarım.

Evet gerçek bölücüler emperyalist ülkelerdir. Ülke insanları arasına fitne sokarak, yalan dolan bilgilerle kardeşi kardeşe kırdırandır. Onlarca yıl Türk insanını sağcı solcu diye kırdırandır. Alevi-Türk diye kırdırandır. Türk-Kürt diye etnik ayrımcılık yaparak kırdırandır. Ellerinden geleni yaptılar ama tabi ki başarılı olamadılar. Olamayacaklarda. Bunun için terörsüz Türkiye çağrısının bir an önce gereği yapılmalı, Türk-Kürt evliliklerinden doğan milyonlarca evladımıza, huzurlu, güven veren ve güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti bırakalım.

Seksen beş milyon insanı ile Türk Milletiyiz diye tüm dünyaya haykıralım.

Sağlıcakla kalın!