Gece

Gece Geceydi aslında içimdeki bu saplantıları körükleyen. Sessiz bir korku ve tenha sokaklarda kalmış bir çocuk gibi ürküyordum bu hıçkırıklardan. Garip bir uğultu ve rüzgârın hışırtısı beynimde ki tüm şizofreni belirtilerini körüklüyordu. Hasta mıyım ben diye düşünüyordum kendi kendime. Ne zaman bir şeylerden uzak kalma gereği hissetsem, alev-alev yanan yüreğim; buzulları oynuyordu tenimde…. Hep böyle oluyordu bu sancılar. İçimde bitmek bilmeyen bu alışılmış mekan korkusu yiyip bitiriyordu beni. Gece olunca böyle oluyordu aslında. Güneş tüm cesaretiyle yüzümü aydınlattığında, içimde beliren uzaklaşma ve kalabalıklara alışma hissi çok renkli geliyordu gözüme. Ama gün boyu süren bu, ‘yapabilirim cesareti’ akşamın kızıl yüzünü göstermesiyle; bir mum ışığı gibi küçük ve kendine yetecek kadar kalıveriyordu içimde. Ve uzaklığın korkusu sarıveriyordu her şeyiyle! Yalnızlık değildi bunun sebebi. Neydi peki? Yoksa yalnızlığı kendime bu kadar yakıştırmamdan mıydı? Bilemiyorum. Yine başlıyordum işte. Anlamsız, çözülmemesi gereken boş ve manasız soruları kendime sormaya. Hangisi uygun olurdu durumuma diye düşünmeden edemiyordum. Yalnızlığa ve kalabalığa aynı hevesle ihtiyaç duyan bu durumumdan ve yaşamımı kâbusa çeviren bu alışılmışlardan hemen şimdi kurtulmak istiyorum...