ELİNİZİ PATLATINCAYA KADAR ALKIŞLAYIN!

Bugün  dünyada Covid-19 viral pandemiye yönelik, iki ayrı zihniyetin eylem pratiklerini somut gerçeklerle mukayese edip kıyaslayarak kendi fikir dünyanızda ‘’feedback ‘’ leyip geri bildirimle test etmenizi istiyorum.

Birinci zihniyet yatıp kalkıp batı medeniyetini öven,  her değerine koşulsuz bir refleksle biat eden ve etmemiz gerektiğini dayatan ‘’fikri haznesinin’’  tam olarak sosyalizim mi, liberalizm mi yoksa kapitalizm mi olduğunu bir türlü algılayıp anlayamadığımız  kendi genetik kodlarını reddeden, ağzıyla kuş tutsa dahi kızdığı için devletine söver hale gelen  bir  güruhtan bahsediyorum.

Bu kesimlerin hep örnek gösterdikleri, yere göğe sığdıramadıkları batının ‘’ sinsi barbarlık ‘’ ahlaksızlığı ile belli bir yaşın(80) üstündekilere reva gördükleri gizli sosyolojik ajandalarının teşhiriyle,  gizli zihin kodlarının dünya gündemine, ‘’ ahlak çürümesi’’ olarak düştüğünü görüyoruz.

Evet Avrupa’da bugünlerde salgının yol açtığı ölümlerin büyük çoğunlukla yaşlılar olması nedeniyle aleni olarak bu kesimi kurtarmanın ‘’ masraf olarak ekonomik getirisi ve ekonomik götürüsü ‘’ tartışılıyor.

Mesela, insan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan insan hakları ve özgürlükleri diline pelesenk etmiş bir İskandinav ülkesi olan İsveç’te hükümetin; geçen hafta doktorlara açıkça ‘’ 80 yaşın üstündeki yaşlıları yoğun bakıma almayın’’ talimatı verildiği ortaya çıkmış, bu durum İsveç’in Aftonbladet gazetesinde açıkça yer almıştı.

Diğer bir Avrupa ülkesi Hollanda’da benzer bir haber gazete manşetlerinde yer aldı. Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin yakın arkadaşı televizyoncu-gazeteci Jort Kelder’in ‘’ sigara içen obez 80 yaş üstü yaşlıları kurtarmak için ekonomiyi bu kesim için feda etmeye değer mi, nasıl olsa üç beş yıl sonra ölecekler’’ demesi Hollanda kamuoyunda bomba etkisi yaratmıştı.

Benzer durumun benzer düşüncelerle İtalya ve İspanya’nın da teorikte düşündüklerini tepki çeker düşüncesiyle erteledikleri çeşitli eleştirmenler tarafından dile getirilmişti.

Bunları gördükten sonra bu gün bize dayatılmaya çalışılan sözde batı uygarlığının(!) özde batı barbarlığının, görmemizi istemedikleri gerçek yüzünü tekrar görmüş olduk. Oysa M.Akif bu pespayeliği yüz yıl önce görmüş ‘’ maske yırtılmasa bize afetti  o yüz…’’  ifadesiyle bize teşhir etmişti.

İkinci zihniyet ise, dünüyle bugünüyle Türk -İslam ahlakı minvalindeki devlet geleneğiyle atamız Edabali’nin ifadesinde yerini bulan ‘’ insanı yaşat ki devlet yaşasın’’ terbiyesiyle ‘’insanı’’ ön plana alan coronavirüs gündeminin öne çıkardığı trend bir Türkiye…

Oryantalist perspektiften hep tepeden bakılan Türkiye’nin, yaşlılarını gözden çıkartarak ‘’ ahlak deformasyonu’’ yaşayan batıya, bu günlerde maske ve  tulum yardımı yapan onurlu devlet duruşuna şahitlik ediyoruz.

Bu gün Türkiye,  milli imkanlarla ürettiği maske, solunum cihazını kendi vatandaşına ücretsiz  dağıtıyor, ücretsiz test ve ücretsiz tedavi yapıyor.

-Sosyal güvencesi olup olmadığına bakmaksızın yoğun bakım masrafını karşılıyor.

-Sosyal yardımdan, ekonomik destek, mali teşvik gibi her konuda seferberlik ilan ederek gerekeni yapmaya devam ediyor.

-Yurt dışındaki 25 bin vatandaşını getirmek için 55 ülkeye uçak kaldırıyor.

-Yeri geliyor orantısız refleks göstererek İsveç’teki corona virüs hastası Emrah Gülüşken’i getirmek için uçak ambulans kaldırmaktan çekinmiyor.

-En önemlisi yaşlılarını, batı gibi ölüme terk etmiyor. Geçmişi yarınlarımıza taşıyan yaşlılarını ‘’toplumsal hafızası’’ olarak görüyor.

Bu gün en gelişmiş katagorisindeki ülkeler sağlık alanında sorunlar, yoğun bakım yetersizlikleri solunum cihazı ve maske sıkıntıları yaşarken Türkiye şu an yeterli sağlık alt yapısı olmasına rağmen sağlık alanındaki yatırım alt yapısını,  pandemi hastaneleri olarak açılışı yapılan 2682 yataklı Başakşehir Şehir Hastanesi yanında Atatürk hava limanı ve Sancaktepe’de planlanan iki hastane ile güçlendirmeye devam ediyor.

Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde Türkiye,  vatandaşının paniklediği, devletine itimat duygusunu kaybettiği geleceğine yönelik umudunu umutsuzluğa hapsettiği bir ülke olmaktan çıkıyor.

Böyle olunca siyasi iktidar ve devletin meşruiyeti vatandaşın gözünde doğal olarak gönülden rıza, bağlanma, aidiyet ve koşulsuz refleks gösterilen bir zemine oturuyor.

O zaman şu çağrıyı yaparsak haksız sayılmayız herhalde… Belki ideolojik saplantı veya siyasal tercihlerinizle başka bir fikir parkurunun koşucusu olabilirsiniz!..  İnsanlarımızın ölüm ve yaşam arasında tercih hakkının olmadığı bu günlerde siyaset yapmak ne siyasetçiye yakışır ne de siyasilerin vokalistleri olarak hepimize…

Bir an terkedilen 80’lik yaşlıların çok sevdiğiniz büyükbabanız, büyükanneniz veya 30-40 yıl sonra kendiniz olduğunu düşünün…

Devletinizi, eliniz patlatıncaya kadar alkışlayın!

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM EKLE