Depremde bina güvenliğinin önemine dikkat çekildi
Geçtiğimiz günlerde ard arda gelen depremler sonucu Mersin’de yıkım yaşanmasa da binaların büyük bölümünün yorulması, bir bölümünde ise hasar meydana gelmesi sonrası MTSO, binaların güçlendirilmesi konusunda farkındalık oluşturmak adına ‘Deprem ve Gerçekleri’ Konferansı düzenledi. Konferansta konunun uzmanları hasarlı binaların nasıl tespit edilmesi gerektiği ve yenilikçi güçlendirme teknikleri konusunda bilgi paylaştı.
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), ‘Deprem ve Gerçekleri’ Konferansı düzenleyerek deprem sırasında bina güvenliğinin önemine dikkat çekti. Konferansta Promer Müşavirlik ve Mühendislik A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Tonguç ile İnşaat Yüksek Mühendisi ve Yatırım Danışmanı Celal Toroğlu katılımcıları dayanıklı yapı tasarımı, depremin yapılara etkisi, deprem öncesi yapıların performansının belirlenmesi, mevcut yapıların depreme karşı güçlendirilmesi, yenilikçi güçlendirme teknikleri konularında bilgilendirdi. Konferansın açılışında konuşan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, pandeminin insanlara hijyenin önemini, depremin ise denetimin önemini gösterdiğini söyledi. Yaşanan sorunların kurallara uymamak, denetimleri bypass etmekten kaynaklandığını hatırlatan Kızıltan, “Aslında kurallarımız, yönetmeliklerimiz var. Teknik yönden, deneyim açısından hiçbir eksiğimiz yok. Ancak sorun kontrolsüzlük, kuralsızlık” dedi. Yapı sektörü konusunda iki önemli konuşmacıyı ağırladıklarını dile getiren Kızıltan, “Misafirlerimizden Celal Toroğlu Mersinli ve dedesi bir Kuvâ-yi Milliyeci. Biz de Mersin’i kurtarmak, güçlendirmek için yeni bir Kuvâ-yi Milliye hareketi başlatıyoruz” ifadelerini kullandı.
Toroğlu: “Alınan kararlar bilim insanlarının uyarıları doğrultusunda olmalı”
İnşaat Yüksek Mühendisi ve Yatırım Danışmanı Celal Toroğlu sözlerine 17 Ağustos 1999 Marmara depremi ile 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremini karşılaştırarak başladı. İlkinde 20 bin, ikincisinde 50 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini belirten Toroğlu, “Her iki depreme de baktığımızda 24 yılda büyük bir aşama kaydedilmediğini görürsünüz” ifadelerini kullandı. Bir tek yan yatan bina şeklinin bu depreme özgü olduğunu belirten Toroğlu, şunları söyledi:
“Maraş depremi yıllardır bekleniyordu. 1980’den bu yana uyarılıyordu. Şehir planlamasının ihalesini alarak 1980’de Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu ilçesine giden bir şehir plancısı yaptığı kazılarda eski depremlerden kalan kalıntıları buluyor ve bu bölgeye tek katlı bina dahi yapılamaz diyor. O dönem seçilen belediye başkanı bu söze kulak veriyor ve bölgeyi imara açmıyor ta ki 1989’da belediye başkanı değişene kadar. Yeni belediye başkanı her yeri imara açacağını söyleyerek başkanlığı kazanıyor ve bugünlere geliyoruz. Sonuç 1,5 dakikada 50 binin üzerinde can kaybı. Böylesi savaşta dahi olmaz. Kısacası bilim insanları ne kadar uyarsa da sonuç siyasi kararlara dayanıyor. Bunları hepimiz aşmalıyız.”
“Doğru ve planlı şehirleşmeye geçilmeli”
Her felakette müteahhitlerin suçlanmasını doğru bulmadığına da değinen Toroğlu, Kahramanmaraş’taki özellikle yeni binalara bakınca malzemede hata görünmediğini, mühendislik hataları bulunduğunu bildirdi. Binaların paket bilgisayar programlarıyla çizilen projelere göre yapıldığını kaydeden Toroğlu, “Ancak projeyi kimin uyguladığı, kimin kontrol ettiği, projeye uygun yapılıp yapılmadığı, projenin mühendis mantığıyla incelenip incelenmediği çok önemli. Bunlar eksik olduğu sürece aynı sonuçları tekrar tekrar yaşarız” dedi. Neden bazı binalar yıkılırken yanındaki binanın yıkılmadığı sorusunu da yönelten Toroğlu, “Mühendislik ve malzemeden çalmadığınız sürece bina yıkılmaz. Burada konu liyakate dayanıyor. Liyakat demek: 1 – eğitim, 2 – tecrübe, 3 – iş ahlakı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de ise birçok binanın mimarlar mühendisler yerine müteahhidin ustalara güvenmesiyle yapıldığını kaydeden Toroğlu, “İnşaatlar beton ve demir olarak görülmemeli. İnşaat, teknik bir projenin tasarımı ve yönetimi sürecidir” diye konuştu. Bir Mersinli olarak Mersin’in eski konut stok fazlalığı ve alüvyonlu arazi üzerine kurulu olmasından dolayı duyduğu endişeye de değinen Toroğlu, bugünden doğru ve planlı şehirleşme için çalışmalara başlanması gerektiğini söyledi.
Tonguç: “Yaşadığımız sonuç deprem kaynaklı görülmemeli”
Promer Müşavirlik ve Mühendislik A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Tonguç ise binaların nasıl güçlendirilmesi gerektiği, yeni nesil güçlendirme yöntemleri konularında teknik bilgiler paylaştı. Türkiye’de deprem farkındalığının 1940’larda başladığını kaydeden Tonguç, o günden bugüne binaların yapı biçimlerinin de sürekli değiştiğini söyledi. Bu nedenle önce mevcut yapı stoğunun hangi teknikle yapıldığının iyi tespit edilip ora göre tedbir alınması gerektiğine dikkat çeken Tonguç, şöyle konuştu:
“Depreme dayanıklı binada 3 temel hususa dikkat etmeliyiz. 1 – Dayanım. Bunun sağlanması için binanın taşıma kapasitesi önemli. Kolon ve kiriş mekanizmaları önemli. 2 – Süneklik. Bir yapının enerjiyi ne kadar rahatlıkla üzerinden attığının ifadesidir. 3 – Ötelenme (Rijitlik). Bu üç konuyu binada sağlayamazsanız sorun olur.”
Türkiye’deki yapı stoğunun yaklaşık 10 milyon binadan ve içinde de 28 milyon daireden oluştuğunu ifade eden Tonguç, bu yapı stoğunun büyük çoğunluğunun bugünkü deprem şartnamesini ve gereklerini sağlamadığını bildirdi.
“Güçlendirme maliyeti yüzde 40’ı geçmemeli”
Binalar güçlendirilmeli mi, yoksa yıkılıp tekrar mı yapılması gerektiği sorusunu da yanıtlayan Tonguç, onarım ve güçlendirmenin farklı şeyler olduğuna değinerek, bina az ya da orta hasarlıysa onarılacağını, hasarsızsa güçlendirileceğini ifade etti. Her ikisinde de binanın güncel şartnamelerin gereklerini sağlar hale getirilmesi gerektiğini vurgulayan Tonguç, yapılacak güçlendirme maliyetinin bina maliyetinin yüzde 40’ını aşması halinde ise binanın yıkılıp yeniden yapılmasını önerdiklerini söyledi. Ardından istenen kalitede binaların oluşmamasının sebeplerine değinen Tonguç çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
Türkiye’deki mevcut tasarım şartnameleri çok ağır maddeler içeriyor. Birçok kişi anlamakta zorlanarak hatalı uygulamalara gidiyor. Tasarım şartnamelerini bölmek lazım. 1975 yönetmeliği gibi basit ve herkesin anlayabileceği bir yönetmelik olmalı. 18-20 katlı binayı belki bu ağır şartnameye göre yapmalıyım ama 4-5 katlı bina için aynı şartname kullanılmamalı. Oradaki detayları yumuşatarak yaklaşabilmeliyim. Uygulayıcıları sertifikalandırmalıyız. Kalıpçı, demirci bunlar sertifikalı ve işinin ehli olmalı. Ruhsat veren, fenni mesul, kontrolör önemli. Bu kişilerin kontrol edeceği bina sayısı sınırlandırılmalı ki doğru kontroller çıksın. Uygulayıcıların eğitimli olması çok önemli. Bugün bir doktor mezun olduğunda en az 6 yıl uzmanlık alıp ameliyata giremiyor ya da bir avukat 4 yıl staj yapmadan mahkemeye çıkmıyorsa inşaat mühendisi de mezun olunca hemen statik projesi hazırlayamamalı. Ahlak ve dürüstlük ise her meslekte önemli. Kalite kontrol sorunu çözülmeli, eğitimle bilinç oluşturmalı. Ben sistem kuruyorum diyen herkes kuramamalı, sistemler gelenekler üzerine ve kurumsal kültür tabanlı olmalı. Sonuç olarak yaşadığımız manzaranın sebebi deprem olarak görülmemeli.”