AŞI

‘Derdi veren Allah, dermanını da vermiştir.’ İnsana umut veren güzel bir deyim, inancın kıymetini hastalıkta daha iyi anlayabiliyoruz. Öyle ki, çalılarda yürürken, elimize, ayağımıza bir diken batsa önce “Allah” diye bağırırız. Sonra akan kanı durdurup, batan yere mikrop kapmasın diye ilaç sürmeye çalışırız. İşte o ilaçları üretmenin adı tıp bilimi oluyor. Kısacası yaşadığımız doğada dertte vardır dermanı da. Derdi veren Allah dermanını da yaratmıştır. Yeter ki bizler akıllı olup o dermanı bulalım.

İnsanın var oluşundan bu yana çeşitli hastalıklar olmuş, binlerce hatta milyonlarca insan salgın hale gelen hastalıklardan ölmüştür. Ölümler elbette kıyamet günü sona erecektir. O kıyamet gününe kadar insanın yapacağı iş, sağlığını hasatlıklardan korumaktır. Dermanı bilinmeyen hastalıklar için doğada var olan bitkilerden faydalanılmış, ilaçlar geliştirilmiş, üretilmiş ve son yüz yıllarda ise aşılar geliştirilmiştir. İnsanlara aşılar yapılmıştır. Aşı sayesinde salgın hastalıklar kaybolmuştur.

Osmanlı dönemlerine baktığımızda hatta dünyada ilk aşı çalışması çiçek hastalığı için 1721 yılında yapılmış. Sonra Padişah Abdulhamit döneminde kuduz aşısı için Pasteur ile çalışmalar yapılmış. Günümüze kadar salgın türündeki tüm hastalıklar için aşı çalışmaları ülkemizde de yapılmıştır. Günümüzdeki Koronavirüs-19 aşı çalışmalarında olduğu gibi aşı üretme çabalarımız devam ediyor.

Televizyon programlarında tartışmacıları dinlediğimizde Koronavirüs-19 aşısı hakkında akla gelmeyecek ilginç senaryolar üretiliyor. Nasıl tıp alimleri hastalık için ilaç ve aşı üretimi yapmaya çalışıyorsa, bu tartışmacı arkadaşlarda; insanların, DNA’larının değiştirilmesinden tutunda uzaktan kumanda edilmesine kadar, ilginç senaryolar üretiyorlar. Ne yapalım onlarında işi bu diyelim… Ayrıca bazıları da  Çin kendi insanına yapmadığı aşıyı neden, biz yaptıralım iddiasında bulunuyor. Halbuki Kolera salgını için 1940 yılında kolera aşısını Çin’e biz göndermişiz. 80 yıl önce Çinliler kolera aşısı olduklarında acaba DNA’larında ne gibi değişiklik oldu. Bu konular polemik konusu olduğu için çok fazla irdelemiyorum.

Başınızı kaldıramadığınız, vücudunuzun tamamında çeşitli ağrılar olduğunda, ateşinizin kırklara vardığında, ağzınızı açamadığınızda bir kelam edemediğinizde, bakan gözlerinizden yaşlar geldiğinde böyle şiddetli bir şekilde hasta olunca, ne düşünürsünüz?

Aşının zararlı olduğunu mu? Yoksa,

“Ne olur doktor bir çare mi” dersiniz.

Elbette çare deriz. Derdin dermanı olan sağlık çalışanlarına kendimizi teslim ederiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz” evet etmeliyiz.

İlaçlar ve aşılar evrenseldir.

Bin yıl öncesinde Lokman Hekim ilaç üretmiştir, İbni Sina tıp bilimi alanında önemli bulgular elde etmiştir. Bütün dünya ülkeleri Lokman Hekimin doğal ilaçlarından, İbni Sina’nın bulgularından ilham alarak ilaç üretmişler aşı çalışmaları yapmışlardır. Ne için? Hepsi insan içindir. İnsanın sağlığı içindir. Bunu böyle bilip, evrensel olan hastalıklarımızın tedavisini Türk hekimlerine güvenerek, derdimize derman aramalıyız.

Aşı yaptırmalı ve sağlıklı kalmalıyız.

Sağlıcakla kalın!

YORUM EKLE