AK PARTİ VE AVARA KASNAK SENDROMU

AK PARTİ VE AVARA KASNAK SENDROMU

AK Parti, 14 Ağustos 2001’de kuruluşunu ilan etti. Kimse 15 ay sonra yani 3 Kasım 2002’de % 34 küsür oyla iktidara gelerek kesintisiz 22 yıl süreyle hem de oyunu arttırarak iktidara tutunabileceğini düşünemezdi. O güne kadar gelen hiçbir iktidar bu kadar süre içinde hem de oyunu arttırarak kesintisiz iktidarını sürdürememiş iki dönem en fazla 3 dönem sonra halk tarafından tasfiye edilerek Türk siyasal tarihin tozlu sayfalarına yerlerini terk etmişlerdi.

Bazıları zamanla AK Parti’nin ‘’ siyasal otofaji ‘’ ile kendi kendini yiyip bitireceğini ANAP veya DYP gibi yok olacağını düşünse de bunun böyle olmadığını bugüne kadar tecrübe ederek test etmiş oldu.

Peki neydi sürekli güçlenerek büyüyen büyüdükçe iktidara daha sıkı tutunan AK Parti’nin sırrı?

En önemli nedeni parti lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkıyla aynı bütünleşik duygusal bağa sahip olması ülkenin içinden geçtiği zor ve badireli dönemlerde halkıyla keder ve sevinçte empati yapabilme refleksine sahip olmasıydı.

AK Parti’yi kapatma davaları gibi vesayetçi hukuk düzeniyle mücadelesinde yargının iktidara müdahalesini yani ‘’ JÜRİTOKRASİYİ’’, 28 Şubat 1997 gibi dönüm noktalarında askeri vesayetin post modern darbe tehditleri ile iktidarı dizayn eden müdahalelerini yani ‘’ MİLİTARİZM’’ vesayetini bitirmesiydi. Belki yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olma vasfını uzun yıllar elinde tutan bir kısım statükocu medya patronlarının yargı ve militarist vesayetin tarafı kurumlarla yaptığı ittifak ile iktidarları ‘’ kirli manşetler’’ üzerinden dizayn ve alaşağı etme iktidar belirleme gücünü medya vesayetini ortadan kaldırıp halkın gücünü en asli güç olarak öne çıkarmasıydı.

Bunlar 1990’lı Türkiye’sin de müesses nizamın yani yerleşik düzenin iktidarları dizayn eden en önemli güçleriydi ve bunlarla mücadele bir lider bir iktidar için cesaret gerektiren büyük işler bir siyasal hareketi iktidarda tutmak için yeterli en hayati argümanlardı.

Ancak parti elitlerinin son seçimlere kadar idrak edemediği şey gerek taşra gerekse merkez teşkilatlarında partiyi yöneten kadroların zamanın ruhuna direnemeyeceği metal yorgunluğa uğrayabileceği gerçeğinin hesaba katılmamış olmasıydı. Artık yeter dedirtecek aynı yüzler etrafında dönen yöneticilerinin periyodik bir döngü etrafında biraz yaşlanmış biraz da kilo almış olarak tekrar tekrar AK Parti seçmenine dayatılması, siyaset literatüründe ‘’ POLİTİK OLİGARŞİ’’ olarak bilinen böyle bir yapıyla zorunlu olarak sürekli yüzleştirilmek zorunda bırakılmasıydı.

Politik oligarşi, bir zümre hakimiyeti sürekli belirli bir grup veya zümrenin etrafında dönen döngüydü. İşte bu döngünün kırılamayışı donanımlı ve çağı kavrayabilen yeni yüzlerin siyasete kazandırılamaması ile ortaya çıkan sosyo-politik olgu bir dip dalga olarak 31 Mart 2024 seçim mağlubiyetini getirdi.

Seçmen ilki 7 Haziran 2015 seçimleri ile ikinci uyarıyı ise 31 Mart 2019 seçimleriyle İstanbul, Ankara ve Mersin’i CHP’ye teslim ederek yaptı. 14 ve 28 Mayıs 2023 seçim sonuçlarıyla ülkeyi muhalefete teslim etmeyi tehlikeli ve sorunlu gören seçmen lider olarak yine Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a güvendi. Büyük uyarıyı ise 31 Mart 2024 seçimine bıraktı. 31 Mart 2024 seçimlerinin AK Parti’de zafiyet yaratan konu başlıkları ‘’ emekliler, yanlış aday tercihi ve teşkilatlar’’ olarak öne çıktı.

Emeklilerin durumu ve yanlış adayların dayatılması bu seçim dönemiyle ilgili bir durum olmasına rağmen genel merkez ve taşta teşkilatların tavandan tabana aynı siyasal figürler etrafında bir ‘’konfor alanı’’ olarak dönüyor olması artık AK Parti seçmeninde uzun zamandır rahatsızlık yaratırken son olarak 31 Mart 2024 seçimleriyle su yüzüne çıkan bu duruma acilen neşter vurulması gerekiyor.

Yerel seçimlerin iki ana aktörü ‘’Aday ve teşkilat’’ olmasına rağmen üçüncü aktör olarak lider faktörü büyük oranda gerek taşra teşkilatlarının ve gerekse tepedeki seçici kurmay elitlerin ‘’referans’’ olma mottoları üzerinden aday adaylarına yönelik duygusallıklarının hesaba katılması bunun sözde kamuoyu verileri ile bütünleştirilmesi ile sunulan adayın, lider tarafından onayıyla sınırlı olmak üzere devreye girer.

Mersin için bir analiz yapmak gerekirse 31 Mart 2019 seçimlerine kadar merkez ve 13 ilçede tek kazanılan belediye en küçük ilçelerden birisi olan Aydıncık iken 31 Mart 2019 seçimlerinde Akdeniz, İttifak ile kazanılabilmişti.

O zaman şu soruyu sormak gerekiyor. Ülkenin 22 yıllık kesintisiz iktidarında Mersin’de sadece iki ilçe ancak kazanabilen bu iki ilçeyi de 31 Mart 2024 seçimlerinde kaybeden AK Parti, Mersin’de bugüne kadar gösterdiği performans ile başarılı mıdır? Başarılı olunduğu iddia ediliyorsa Büyük Şehir ve 13 ilçenin tamamına yakınını kontrol eden diğer partileri böyle bir başarı kriterinin neresine yerleştirmeliyiz?

Başarısızlık ortada ise AK Partili seçmen kendi çıkar döngüsü etrafında hareket eden 20 yıl önceki yüzleri neden yeni yönetim kadrolarında görmek istesin? Varlığı bir şey kazandırmayanın yokluğu da bir şey kaybettirmeyeceğine göre veya benzer yöntem veya yönetimlerle farklı sonuç alabilmek mümkün olamayacağı ortada iken neden hep benzer isimler etrafındaki döngüde ısrar ediliyor?

Güneşi arkasına alan gölgesini büyük zannedermiş. 22 yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gölgesinde varlık gösteren ve kerameti kendinde zanneden teşkilatların yeniden gözden geçirilmesi ‘’ Avara Kasnak’’ misali kendi etrafında boşuna dönen bu zümre tekelinin bu ‘’konfor alanının’’ kırılması yeni isimler yeni yüzlerle yeni bir dirilişin realize etmesi gerekiyor.

4 yıl, sayılı gündür çabuk geçer. 31 Mart 2024 seçimleri gösterdi ki önümüzdeki süreçte bu sorunlar masaya yatırılmazsa 2028 seçimleri AK Parti için ‘’ çoklu organ yetmezliğine’’ bağlı olarak tıpkı ANAP, DYP gibi siyasal ölümün soğuk yüzüyle yüzleşmesine kapı aralayabilir.