AK PARTİ, RUH KAYBI  VE İHANET

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart 2024 seçimlerinin hemen sonrası özeleştirel ifadesiyle ''Sadece oy kaybı değil kan ve ruh kaybı hatta ihanet var.'' söylemi genel merkez ve teşkilatın masaya yatırması bakımından hayatidir.

Cumhurbaşkanının ifadesiyle sadece oy kabı değil kan ve ruh kaybı da var söyleminden, eskiden dava şiarı sırtlanılıp yol yürünmeye çalışılırken artık kuruluş felsefesinden uzaklaşılarak bunun yerini menfaat kaygılarına bıraktığı ve menfaat kaygıları ise ruh ve dolayısıyla kan kaybına sebebiyet verdiği anlaşılmalıdır.

Bu durum artık ‘’geminin su olmaya başladığını’’ düşünen kendi menfaat kaygılarından fırsat bulup da vatandaşın beklentilerini halı altına süpürülmesini özellikle taşra teşkilatlarının kendilerini ‘’ sırça köşklere’’ hapsederek insanlardan soyutlanma davranışının göstergesidir.

Bu durumda şu soruyu sormak gerekiyor. Acaba tarih tekerrür mü ediyor?

Altını çizdiğim AK Parti teşkilatlarındaki ruh ve kan kaybı öncelikle “güç zehirlenmesi” ile başlar. Güç zehirlenmesinin temel unsuru “insan” faktörü olduğuna göre, aynı tehlike yaklaşık 22 yıldır iktidarda olan AK Parti için de mi geliyorum diyor?

Son seçimde milletin verdiği “mesaj” sanki buna yönelik emareler taşıyor.

Tek parti döneminin sona ermesinin en önemli nedenlerinden birisinin dönemin “Halk Partili yöneticileri bırak halk partili muhtarların bile çok zalim olduğunu istediklerinin tarlasına, hatta namusuna dahi el koymaları’’ olarak ifade edilir.

Çok partili hayatın ilk seçimi olan 1946 seçimlerinde sonra 1950 seçimlerine giderken millete bıkkınlık veren Halk Parti iktidarının millete tepeden bakan anlayışı yani tepeden inmeci ‘’ Jakoben parti’’ olma hüviyeti ile birleşince 1950 seçimleriyle devrilince yerini Demokrat Partinin iktidarına bıraktı.

Demokrat Parti iktidar oldu olmasına da ancak ne gariptir ki, 1954 seçimleri ile ikinci iktidar döneminde onlar da halka efelenmeye, kendilerini halktan üstün görmeye, ‘’ Nepotizmi’’ yani kayırmacılık ile kendi yakınlarını kayırmaya başladılar.

Derken 12 Eylül 1980 ihtilali oldu. “12 Eylül’den sonra 1983 yılında Özal’ın başbakan olması, Menderes’in gelişini hatırlatırken ancak onun da ikinci dönemde de görmeye başladığımız davranışlar hiç iyiye alamet olmamıştı. Sonrası malum zamanla erime ve Türk siyasetinden silinerek siyasi tarih çöplüğünde yerini almasıyla neticelendi.

Bugüne gelindiğinde yine benzer emareler. Ne var ki,31 Mart 2024 seçimlerine giderken gerek taşra teşkilat bazında gerekse güncel sıkıntılar, milletin ince eleyip sık dokuduğu aday ve teşkilat unsurunu daha öne çıkarttığı daha hassas davrandığı mahalli seçim öncesinde seslendirilen memnuniyetsizlikler, tam olarak dikkate alınmaması dolayısıyla istenilen amaca ulaşmadığı gibi AK Parti’ye tam bir hüsran yaşattı.

Şikayetler ağırlıklı olarak “bazı teşkilat mensuplarının yaşam kalitesi standartlarının çok değiştiği, vatandaşa tepeden bakıldığı, partili partisiz vatandaş sorunlarının çözümü noktasında özellikle teşkilat yöneticileri perspektifinden meselenin pek dikkate alınmadığı ve kendini farklı ve önemli gören zümrenin çoğaldığı” iddialarında yoğunlaşıyordu.

Siyaset; maddi ve manevi fedakârlık gerektiren bir hizmet olması gerekliliği ortada iken aksi örneklerin şayiası doğal olarak şüphe çekerken vatandaş, ders verme iradesini stratejik düşünüp 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerine değil 31 Mart 2024 seçimlerine bıraktı.

Ancak halkın büyük bir kısmının şikâyeti, parti teşkilatlarının vatandaştan kopuk tevazudan uzak, insanları sahiplenmede samimiyetsiz tutumlarından kaynaklanan sıkıntılar olduğu bilinmelidir.

Aslında ölçü ‘’ samimiyet’’ olmalıdır. Bakıyorsunuz bazı teşkilat yöneticilerine bir hava bir hava. O zaman insan bu neyin saltanatı diye düşünüyor. Oysa AK Parti’yi kuran ve bu günlere sırtlayan lider, her fırsatta “tevazu ve milletten biri” olmaktan dem vururken ısrarla “gönüllere iltica etmekten” vurgu yapıyor.

Bu gidişat sahte tevazuların, dostlar alışverişte görsün tarzında söylemlerin adresi “gönülsüz, heyecansız ve davasız ‘’ teşkilatlarla sadece ‘’liderin sırtladığı ‘’ seçim başarılarıyla ortadan kaldırılamaz.

Liderlerinin içtenliğini, ilk günkü samimiyetini tanıyan bu basiretli millet, samimi gibi görünenlerin samimiyetsizliğini, ‘’ dostlar alışverişte görsün ‘’ tarzındaki göstermelik davranışları hemen fark ediyor.

Son yerel seçimlerde AK Parti’nin oyunun ilk kez CHP’nin 2 puan gerisine düşerek tarihi yenilgi ile ikinci parti olmasının nedeni sırasıyla ‘’ ekonomi, aday ve teşkilat ‘’ kriterleri olarak belirginleşirken teşkilatların yukarıda bahsettiğim halktan kopuklukları dolayısıyla vatandaşın üzüntü ve sevinçlerinde 7/24 sahada olmayışlarıdır.

AK Parti’nin gerek genel ve gerekse yerel seçimlerde örneğin Akdeniz ilçesi gibi 31 Mart 2024’e kadarki başarısı özellikle Mersin için söylüyorum teşkilatın başarısı değil lidere olan teveccühün devam ediyor olması ve devleti teslim edeceği kendini güveneceği bir alternatifin olmamasındandır.

Ben Mersin için ifade etmek gerekirse randevulara ve telefonlarına cevap vermediği gibi dönüş yapmayan 7 yıl gibi uzun süre görevde kalan İl Başkanları gördük ve buna tecrübelerimizle şahit olduk.

Mersin yerel siyasette gerçekten çok şanssız bir şehir. 22 yıldır genel siyasette kesintisiz iktidar olan bir parti Mersin yerel siyasette iktidar olamayınca acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan Mersin’i gözden mi çıkardı bunu düşünmüyor değilim.

Zira atanan il, ilçe teşkilat elitleri Mersin’in geleceği ile ilgili o kadarda derdi olmadığını düşündüğüm vizyon sahibi kişiler olmaktan uzak, basiret ve feraset sahibi yeti ve yetkinliklere mesafeli olmaları yönüyle ancak bu kadar olabilir dedirtecek profildeki kişiliklerden oluşması bu düşüncemi desteklediğini düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanın ‘’ İHANET’’ ile kastettiği galiba burada belirginleşiyor. Görevlendirildiği şehirle ilgili kente bir şey kazandırmayacak ne olursa olsun ancak ‘’ BENİM ADAMIM’’ olsun düşüncesiyle önüne konulan gerek İl ve İlçe başkanları gerekse belediye başkan adayları gibi kifayetsiz muhterislerin bir oldu bitti ile Sayın Cumhurbaşkanının önüne getirilerek dayatılmasıdır.

Aslında sadece siyaset anlamında değil her alanda ‘’ alternatifsizlik bir risktir.’’

Zira kendi kendinle mücadele ettiğin için böyle bir başarı hak edici bir başarı olmadığı gibi mücadele edeceğin ciddi bir rakip olmadığı için bu başarı yapıcı sahici ve sağlıklı bir başarı değildir.

Bu siyasette olduğu gibi her alanda kendini yenileme güncelleme daha da üstüne koyma refleksini körelttiği gibi Fransız doğa bilimci Lamarck’ın evrim teorisinde olduğu gibi ‘’ kullanılmayan organlar zaman içinde körleşir bir zaman sonra yok olur.’’

Tüm bunlar yanında bir metal yorgunluk yaşayan AK Parti için tehdit geliyorum diyor. AK Parti yine yeniden yeni bir kıyama kalkma ruhuna ihtiyaç duyuyor.